Yeni dönemin genç profesyonelleri oyunu baştan yazıyor. Sanat dünyasında gerçekleştirdiği yenilikçi işlerle ardından söz ettiren Lalin Akalan; Amazon Türkiye Üst Düzey Yöneticisi Alptuğ Çopuroğlu, callingmag’in kurucusu Can Zeydan ve Tanrı Misafiri’nin yaratıcıları Müge Büyüktalaş ve Müge Tüzer ile değişen iş dünyasını konuştuk.
Sanat dünyasında gerçekleştirdiği yenilikçi işlerle ardından söz ettiren Lalin Akalan, xtopia ve ArtChainGame gibi çığır açan işlerde teknolojiyi yaratıcı endüstrilerle bir araya getiriyor.
Elbise / Dress: David Koma, Beymen
Ayakkabı / Shoes: Alexander Wang, V2K
Yaratıcı endüstrileri teknolojiyle buluşturan stratejiler ve girişimler oluşturuyorsunuz. Bu yolculuk nasıl başladı?
Açıkçası bu yolculuğun nerede başladığını hatırlamak benim için çok zor. Bu yolculuğun içine doğdum diyebiliriz belki. Sanayici ve sanatın her dalıyla iç içe bir aileden geliyorum. Profesyonel hayatıma başlamadan önce bile teknolojinin ve yaratıcılığın ana konular olduğu bir ortama dahildim. Bu alanda severek üreten insanlardan sayısız hikâye dinledim. Kendimi bildim bileli bu alanlara ilgi duydum. Bu alanlarda ayrı ayrı deneyimlerim oldu. İkisinde de iyi olduğumu keşfettim ve ikisini bir araya getirmekten inanılmaz keyif alıyorum. Bu yolculukta tanıştığım insanlar, yarattığım etki ve aldığım geri dönüşler her seferinde daha da motive olmamı ve üstüne koyarak ilerlememi sağladı. Bu yolculuğun beni götüreceği yeri heyecanla ve merakla bekliyorum!
xtopia ile bir “küresel dünya inşası girişimi” yarattınız. xtopia nedir, bu süreci anlatır mısınız?
xtopia; yaratıcılık, sürükleyici deneyimler, teknoloji ve insanlıkla ilgili söylemlere odaklanan küresel bir dünya inşası girişimidir. Platform, kolektif bir sosyal hayal merkezi görevi görürken, oyunlaştırma ve dünya kurma yöntemlerini, sosyo-kültürel zorluklarla mücadele etmek ve toplum olarak karşılaştığımız sorunlara ortak çözümler aramak için bir aygıt olarak kullanır. Disiplinler arası bir yaklaşım sürdüren xtopia; sanat, kültür, eğlence ve teknoloji alanlarında faaliyet göstermek için küratörlük yapar, yaratır ve kolektif zihnini büyütmek için topluluğu ile birlikte içerik üretir. xtopia çeşitli faaliyetler üzerinde çalışır; etkinlik serileri, sergiler düzenler ve görsel-işitsel sürükleyici deneyimlerinin küratörlüğünü yapar. Performanslar, mekâna özgü prodüksiyonlar, sanatçı konuşmaları ve atölye çalışmaları üretmek için ortak kuruluşlar, kültür kurumları ve şirketlerle işbirliği yapıyoruz.
“Yenilik” kavramı sizin için ne ifade ediyor? Deneyimlerimizin, alışkanlıklarımızın bu kadar hızla değişmesine nasıl ayak uyduruyorsunuz?
Aslında bizim yeni dediğimiz teknolojilerin çoğu yeni değil. Metaverse’ler 90’lı yıllarda yazılan kitaplarda geçmiş bile. Sanal ortamda ticareti çok uzun yıllardır oyunlarda deneyimliyoruz. Aslında uçan arabalar ya da dünyayı ele geçiren robotlar olacağını sanıyorduk yeni teknolojinin. Ki bunlar da 1930’lardan beri literatürde. Bu yüzden yeni teknolojilere şaşırmıyorum. Sadece herkes aynı anda ilgi duymaya başladığında zamanın yakalandığını düşünüyorum. O teknolojinin zamanını kolektif şekilde yakalamış oluyoruz. Bu kolektif çabayla da hep birlikte olması gereken yere götüreceğizdir. Heyecan verici!
Teknolojiyi işinizde nasıl kullanıyorsunuz? Hızla değişen teknolojilere nasıl adapte oluyorsunuz?
Bu benim işim olmadan önce bile meraklı bir takipçisiydim. Takipçisi olduğun bir şeyi işine adapte etmek, hem harcadığın vakti harcanmış gibi hissettirmiyor hem de zihni tek bir yere odaklayıp çıkan ürünün kalitesini artırıyor. Bu alandaki yaratıcı toplulukla sürekli iletişim halindeyim. Birbirimizi besliyor ve süreci kolaylaştırıyoruz. Teknolojiyle yaratıcı endüstriyi bir araya getirmek ise ülkemizde hala yaygın bir pratik değil. Bu bağlamda da sorumluluk hissediyor ve dünyayı takip ediyorum. Motivasyonlarım oldukça güçlü yani...
Gömlek / Shirt: Beymen Collection
Korse, pantolon / Corset, pants: Balenciaga
Bugün işinizi metaverse’e taşıyacak olsaydınız bunu nasıl kurgulardınız?
Bunu henüz duyurmadığımız birkaç projede çoktan kurguladım bile. Bu evrenin sadece araştırıcısıyken bile geleceğini düşünmek heyecan veriyordu. Fiziksel ve sanal deneyimlerin hem ortak paydada buluştuğu hem de tamamen ayrıldığı birçok nokta var. Bense bu ikisini aynı anda insanlara sunabilmenin avantajlarını görebiliyorum artık. Uzun zaman boyunca ikisinden birini seçmemiz gerekiyormuş gibi taraflar oluştu. İkisini birlikte sunduğumuzda aradaki buzların kırılacağını hissediyorum. Neden bu avantajdan faydalanıp yepyeni bir şey deneyimleyebilecekken elimizin tersiyle itelim ki? Çok yakında ne demek istediğimi deneyimleyebileceksiniz!
Genç bir profesyonel olarak işinizin sizi en çok mutlu eden tarafları neler?
Yaratıcı bir toplulukta her gün yeni bir dâhiyle tanışıyorum. Onlara alan açan bir pozisyonda olmak ne kadar değerliyse, onlardan öğrendiklerim de en az o kadar önemli. Herkesin eminim renkli bir hayal dünyası vardır. Bunu ortak bir dile çevirebilen insanlarla konuşabiliyor olmak güç veriyor bana. Etkinlik yönetim sürecinin farklı farklı zorlukları olabiliyor. Çok büyük ekipler yönetmek tabii ki beraberinde zorluklar getiriyor ama her zorluğun içinden daha da güçlenerek çıkmak en büyük motivasyonlarımdan biri. Bu süreçte tabii ki işinizi kolaylaştıran başka profesyoneller de oluyor. Onlarla çalışmak, onlardan da bir şeyler öğrenebiliyor olmak beni çok mutlu ediyor. Teknoloji, müzik zaten profesyonel hayata başlamadan önce de âşık olduğum şeylerdi. Bunu profesyonel olarak yapıyor olmak, bana sık sık ne kadar şanslı olduğumu hatırlatıyor.
Kariyerine yeni başlayanlara ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
İnsanın kariyerine severek, heyecanlanarak yapacağı bir işte başlaması çok değerli. Ama bu yolda “Asla pes etmeyin” gibi söylemler bana çok sağlıklı gelmiyor. Tabii ki sonuna kadar zorlanmalı, aksiliklere toleranslı olunabilmeli. Ama nerede pes edeceğini bilmek de bir o kadar önemli. Bu pes etmek değil, elinden geleni yaptıktan sonra enerjini, belki sağlığını riske atmamak demek. Çok ince bir çizgi var arada. Her şey planlandığı gibi gitmeyebilir. Çok heyecanlanarak başladığınız, tüm detaylarını oluşturduğunuz bir proje bazen sizinle alakalı, bazense daha farklı güçler yüzünden bitmeyebilir. Ve bu sorun değil. Bir işi yaparken bu iş zihninizde yeni kapılar açmıyorsa bu bir sorundur. Parlak zihinlerin enerjilerini doğru yere yönlendirmenin bir yolunu bulmalarını umuyorum. Yeni şeyler öğrenmekten korkmasınlar. Sürekli değişen bir çağda yaşıyoruz, bu onları korkutmasın; aksine olasılıklar heyecanlandırsın derim.
Dijital iş modelleri ve dijitalleşme stratejileri üzerinde 15 yıla yakın deneyime sahip olan ve şu anda Amazon Türkiye Üst Düzey Yöneticisi olarak görev yapan Alptuğ Çopuroğlu’na dijitalleşen dünyada yeni iş yapma modellerini ve yeniliğe bakışını sorduk.
Full look: Academia
Son dönemde iş yapma modelleri ve dijitalleşme süreçleri nasıl değişti?
Bence en büyük değişim ve atılım, dijitalleşmenin şirketler için ne anlama geldiğinin anlaşılmasında oldu. 2010’ların başında birçok şirket dijitalleşmeyi oldukça sığ bir kalıba sığdırdı. Perakendeciler e-ticaret sitesi kurmayı, tüketiciye dokunan markalar dijital pazarlamayı, üreticiler ERP sistemi kurmayı veya yenilemeyi dijitalleşme olarak tanımladılar ve konu orada kaldı. Bugüne geldiğimizde birçok firmanın bu sığ tanımı terk edip kendine şu soruyu sorarak doğru cevapları aradığını görebiliyorum: Bizimle ilgili olan veya bugün ilgisi olmayan teknolojiler, bizim nereden gelir yarattığımızı ve o geliri nasıl yarattığımızı gelecekte nasıl etkileyecek ve biz buna nasıl uyum sağlamalıyız? Bakış açısındaki bu genişleme, köklü organizasyonların da kendilerine yeni iş modelleri yaratmasını sağlamaya başladı.
Geleceğe baktığınızda dijital dünyanın küresel oyuncularını bekleyen en büyük fırsatlar ve riskler neler?
Küresel oyuncuların avantajlı oldukları ve zorlanabilecekleri ikişer nokta görüyorum. En büyük avantajları yeteneği çekme güçleri. Yetenekli insanları bulmak her alanda gittikçe zorlaşıyor ve işgücü piyasası da belirli tecrübeye sahip insanlar için artık küresel bir pazar. Dijital dünyanın devleri marka güçleri ve çalışanlara sundukları fırsatlarla bu gittikçe zorlaşan piyasada avantajlı durumdalar. İkinci avantajları ise ölçekleri. Geliştirdiğiniz bir çözümden, bir teknolojiden 80 milyonluk bir pazarda faydalanmak ile 800 milyonluk bir pazarda faydalanmak arasında bir uçurum var. Aynı yatırımı yapıyorsunuz ama onlarca kat daha büyük bir gelir yaratabiliyorsunuz. En büyük riski inovasyon kabiliyetinde görüyorum. Küresel oyuncular on binlerce insanı çalıştıran bir yapıya dönüşüp dünyanın her yerine yayıldıklarında hantallaşıp yenilik üretmek kabiliyetlerini kaybetmemeliler. İkinci risk ise yerelleşmede. Küresel oyuncular ABD’den başlayıp, Avrupa’ya genişleyip tüm dünyaya açılıyorlar. Girdikleri pazarlarda onları iş modelini kopyalayıp önemli bir yerel veya bölgesel oyuncu olmuş rakipleri var. Ve bu rakipler yerelde oyunun kuralını belirlemiş olabiliyor. Küresel oyuncuların ikinci büyük zorluğu küresel ölçeği kullanmakla oyunu yereldeki kuralına göre oynama arasında kuracakları denge olacak.
Son dönemde hayatımızda her şey “yeni”… Yenilik kavramı sizin için ne ifade ediyor?
Yenilik bir yandan olağan gelirken bir yandan da endişe yaratıyor. Çok hızlı yeniliklerin yaşandığı bir kuşaktanım. Babamın Türkiye’ye ilk gelen cep telefonlarından birini ve ilk laptop’lardan birini alıp eve getirdiği akşamı çok iyi hatırlıyorum. Sonra kendi bilgisayarlarımız, çevirmeli modemler, cep telefonlarımız, akıllı telefonlarımız… Geri dönüp son 20-30 seneye baktığımız zaman “işte bu dünyayı kökünden değiştirecek” denilen onlarca yenilikten sadece birkaçı gerçekten köklü değişimlere yol açtı. Bunlar da bugünden yarına bir devrime değil, kurulu düzenlerin oyuncularının yeniye ayak uydurarak evrilmesine neden oldu. Yenilikle ilgili beni endişelendiren ise, bizim kuşağın hayatında ilk defa bu büyüklükte tecrübe ettiği, beklenmeyen olayların etkisi. Örneğin COVID salgını: yeni bir düzen mi oluşuyor, bir arada çalışmak hayatımızdan çıkacak mı diye belirsizlik içindeydik. Şimdi o belirsizlikten çıkıyoruz yeni bir düzen mi oluşacak acaba dedirten başka bir olay gelişiyor: savaş. Ukrayna savaşı nasıl gelişecek, bütün kıtaya yayılacak mı? Kısacası, teknolojik yeniliklerin etkileriyle yaşamayı tecrübe etmiş bir kuşağız ama toplumsal ve politik olayların yarattığı yeni düzenleri tecrübe etmedik ve bu bende biraz endişeye neden oluyor.
Yenilik denince akla ilk gelen teknoloji. Siz teknolojiyi işinizde nasıl kullanıyorsunuz?
Galiba teknolojiyi müşterilerimiz ve işimizi geliştirmek için kullanmakla kendi günlük işlerim için kullanmak arasında bir ayrım yapmam gerekecek. İşimizi geliştirmek, müşterilerimize yeni bir şeyler sunabilmek için yeni çıkan her şeyi denemeleri için ekibimi teşvik eder, heyecanlanmalarını sağlarım. Kendi işimi halletmeye gelince biraz daha tutucuyum galiba. COVID ile evden çalışmaya başlayana kadar notlarımı kâğıt kalemle alırdım. Halen bir maile uzun cevap vermem gerekirse telefondan yapmayı sevmem, bilgisayarımı açarım.
Tişört / T-shirt: Paul Smith, Beymen
Ceket / Blazer: Harris Wharf London, Beymen
Pantolon / Pants: Sandro, Beymen
Ayakkabı / Shoes: Axel Arigato, Vakkorama
Genç bir profesyonel olarak işinizin sizi en çok mutlu eden tarafları neler?
Karşıma sürekli olarak çözmem gereken yeni problemler çıkarması. Özellikle iş hayatında tekdüzeliği hiç sevmeyen biriyim. Karşıma çıkan bu yeni problemleri çözerken farklı sektörlerde edindiğim tecrübeleri kullanabiliyor olmaktan mutlu oluyorum. Doğru yollardan geçmişim, doğru insanlardan bir şeyler öğrenmişim, diyebiliyorum.
Kariyerine yeni başlayanlara ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Yaptığınız işe saygı duyun ve o işin temel dinamiklerini iyi kavrayın. Aynı şekilde size, sizin yaptığınız işe saygı duyan, sizi geliştirmeye hazır organizasyonları ve yöneticileri arayın ve bulun. Ne yazık ki işini saygıyla, tutkuyla, iyi yapan insanları bulmak gittikçe zorlaşıyor. Ve bunu yapanlar fark ediliyor. İyi organizasyonlar ve yöneticiler de bu insanları bulduklarında onlara yatırım yapmaya, onları geliştirip onlara yeni fırsatlar sunmaya hazırlar. Yeter ki onlardan olun.
Müge Büyüktalaş sinema, Müge Tüzer ise elektronik müzik alanında çalışırken kafa kafaya verip Tanrı Misafiri adlı gastronomi etkinliğini yarattılar. Yakın iki arkadaş olarak bu iş fikrini hayata geçirme hikâyelerini onlardan dinledik.
Müge Büyüktalaş
Kazak/ Sweater: Balenciaga, Beymen
Etek / Skirt: Mehtap Elaidi
Ayakkabı / Shoes: Armani, Vakko
Müge Tüzer
Elbise / Dress: Mehtap Elaidi
Ayakkabı / Shoes: Miu Miu, Beymen
Küpe / Earrings: Pearl and More
Tanrı Misafiri ile yeni ve çok farklı bir gastronomi etkinliği yarattınız. Bu fikir nasıl ortaya çıktı? Bu süreci anlatır mısınız?
Tanrı Misafiri, pandemi döneminde özlediğimiz birliktelik hissini gündelik hayatımıza tekrar nasıl getiririz sorusundan çıktı. Tophane’de bir arada vakit geçirdiğimiz, arkadaşlarımızın atölye ve evlerinin olduğu bir bina var. Pandemide neredeyse tek eğlencemiz birlikte yemek pişirip sofralar kurmaktı diyebiliriz. Çoğu zaman yakınlarda oturan, bazen köpeğini gezdirmeye çıkarıp yanımıza uğrayan bazen de çat kapı misafirliğe gelen arkadaşlarımızla beraber uzun masalarda yemek yer olduk. Bir gün Müge daha fazla yemek pişirsek ve birileri gelse dedi ve biraz imece usulü bir hisle ilk yemeğimiz arkadaşlar arasında gerçekleşti, zamanla da yeni insanların geldiği bir deneyim-paylaşım alanına dönüştü.
İlk başta dostlarınızla iyi vakit geçirmek için oluşturduğunuz bu proje nasıl bir iş fikrine dönüştü? Böyle yeni bir fikri iş hayatına adapte ederken neler yaşadınız? Yeni çalışma düzenine nasıl adapte oldunuz?
İkimiz de farklı işlerle uğraşıyorduk. Çokça seyahat ettiğimiz, yurtdışında aktif olduğumuz işlerimiz vardı. Pandemi şartlarında zorlanan sektörlerde olduğumuz için ikimiz de aslında işsiz kalmıştık. Boş zamanımızın olması, yeni bir işi şekillendirmek üzere araştırma yapmamızı ve yeni çalışma düzenine adaptasyonumuzu kolaylaştırdı. Zor şartları avantaja çevirme yoluna gittik diyebiliriz. Büyüme sürecimizde gündelik hayatımızla işimizin iç içe geçmesinin de katkısı oldu. Çok kolay olmasa da yeni bir iş kurarken önceliği işe vermek gerekiyor.
Markalaşma süreçlerinin hızla değiştiği, topluluk kavramının her zamankinden de önemli hale geldiği bir dönemdeyiz. Tanrı Misafiri’ni yaratırken markalaşma konusuna nasıl yaklaştınız? Markanızla bir “topluluk” yaratmayı nasıl başardınız?
Tanrı Misafiri ismiyle hikâyesini anlatan bir marka. Bir gerçekliğin üzerine kurulu ve kurgusal değil hayatın içinden gelen samimi bir hikâyesi var. Bu nedenle insanlar bağ kurmakta zorlanmadılar. Aslında özel bir strateji kurmadık, samimi olarak girmek istediğimiz yön markanın da dilini belirledi. Elimizden geldiği kadar önceliğimizi işin ekonomisinden ziyade hissine verdik, her sektörde geçerli olamaz ama bizim işimizde bu tercih kendiliğinden bir hikâye yaratmaya yardımcı oldu.
Son dönemde hayatımızda her şey “yeni”: yeni normal, yeni düzen, yeni teknoloji... “Yenilik” kavramı sizin için ne ifade ediyor? Deneyimlerinizin, alışkanlıklarımızın bu kadar hızla değişmesine nasıl ayak uyduruyorsunuz?
Yenilik öncelikle cesaret sahibi olmayı, keşfetmeye ve öğrenmeye açık olmayı gerekiyor. Adaptasyon kısmı ise biraz daha efor gerektiren bir süreç. Mental olarak hazır olmak bazen bunu eyleme dönüştürmeye yetmeyebilir. Aslında yeniliklere adapte olmak, bir yenilik etrafında rutinler yaratmayı gerektiriyor.
Müge Büyüktalaş
Ceket / Blazer: Vakko
Pantolon / Pants: Ganni, V2K
Ayakkabı / Shoes:
Müge Tüzer
Elbise / Dress: Ghospell, Vakkorama
Ayakkabı / Shoes: Attico
Yenilik denince elbette ilk akla gelen teknoloji... Siz teknolojiyi işinizde nasıl kullanıyorsunuz? Hızla değişen teknolojilere nasıl adapte oluyorsunuz?
Teknolojinin etimolojisine baktığımızda Yunanca “zanaat bilimi” demek. Biz işimizde teknolojinin daha mikro düzeyde bir halini kullanıyoruz aslında. Gastronomik anlamda yeni tat bileşimleri ve keşifleri, fermente besinler, yeni pişirme teknikleri gibi çokça alt teknolojik kategori var bizce... Kelimenin daha gündelik hissine yani bugün için dijital veya mekanik anlamdaki yenilikler açısından bakarsak sosyal medya ve e-ticaret alanlarında da aktifiz diyebiliriz.
Bugün işinizi Metaverse’e taşıyacak olsaydınız bunu nasıl kurgulardınız?
Metaverse’de bir evren yaratsak çokça gerçeküstü detaylarla dolu, belki “Alice Harikalar Diyarında”ya benzetebileceğimiz, dilediğiniz her şeyin tadına bakma şansınızın olduğu bir yer olurdu. Bir bulutun veya dağın, belki bazı hislerin, eşyaların…
Genç bir profesyonel olarak işinizin sizi en çok mutlu eden tarafları neler?
En mutlu eden yanı, insanların mutluluğuna tanık olmak... Yemek çok fazla duyuya aynı anda hitap ediyor. Tabii ki kendi işimiz olması, zorluklarla mücadele etmek, yorulmak ve sonunda iyi bir şeyin ortaya çıktığını görmek de tatmin edici tarafları...
Kariyerine yeni başlayanlara ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Kendilerine güvenmeleri, her zaman öğrenmeye açık olmaları, öncelikle kendilerine dürüst olmaları ve çok çalışmaları.
2014’ten beri yayınlanan callingmag ve toplumsal gündemden ve ortak hafızadan ilham alan online yayın dizisi #callingmagseries’in yaratıcısı Can Zeydan, yaratıcıların kendilerini özgür olarak ifade edebilecekleri bir alan yaratmak için yola çıkmış. Zeydan’la calling’in yeni projelerinden ve yayıncılığın geleceğinden konuştuk.
Tişört / T-shirt: Academia
Ceket / Blazer: Fendi, Beymen
Pantolon / Pants: Tom Ford, Beymen
Ayakkabı / Shoes: Alexander McQueen, Beymen
Dijital çağın karakterine uygun ama aynı zamanda klasik dergicilik geleneğinden beslenen yeni ve farklı bir yayın yarattınız. Bu yaratım sürecinden bahseder misiniz?
Bu sorunun cevabını verebilmek oldukça zor, hikâyenin içinde büyük romantizm var. Aslında bütün bu yaratım sürecini, Gezi Parkı olayları sonrası değişen yayıncılık dönemi içerisinde doğan ve varlığını devam ettiren yapıları incelediğimiz bir belgesel projesiyle işlemek çok istiyorum. Bu proje yakın gelecekte planlarımız arasında yer alıyor. calling’e dönecek olursak tam da bu dönem içerisinde Türkiye şartlarında çok tatmadığımız özgür düşünce ve güvenli alan ihtiyacından yola çıkılarak temelleri atılan bir varoluş hikâyesi... İçerisinde mutlulukla var olmak isteyeceğim, yaratıcıların kendilerini özgür olarak ifade edebilecekleri, seslerini duyurabilecekleri bir alan tutmak istedim. Bu hissimi fikrine güvendiğim, ortak hayallerin peşinden koşabileceğim arkadaşlarımla paylaştım ve hayallerimizi düşüncelerimizin içerisine hapsolmadan, aksiyona geçerek gerçekleştirdik.
#callingmagseries’i “hybrid” bir yayın olarak tasarlarken çok farklı beklentileri/ilgi ve zevkleri olan yeni jenerasyona ulaşmayı başardığınızı düşünüyor musunuz? Bu dönemde farklı ve kalıcı işler yapmanın sırrı nedir?
callingmag, 2014’ten beri yayınlanan analog ruha sahip bir basılı yayın. #callingmagseries ise pandemi sonrası tematik olan dergimizi yine kendine özgü bir tavırla dijital mecralarda nasıl yayınlarız fikri etrafında dolaşırken doğdu. Bir düşünce egzersizi diyebiliriz. Tüm komünitemiz ile beraber gerçekleştirdiğimiz bir aksiyon. Sınırlara takılmadan, farklı jenerasyonların seslerine yer vermeye özen gösterdiğimiz oyun alanımız. Eğlenerek ürettiğimiz bir yayın dizisi. Zamansız, samimi ve gerçek... calling’in mottosunu duymuşsunuzdur belki: “Yeniyi tanıdık, tanıdığı yeni yapar.” İş böyle olunca organik bir şekilde farklı zihinlerin içinde dolaşıp, ruhlarına dokunabiliyorsunuz.
“Yenilik” kavramı sizin için ne ifade ediyor? Deneyimlerinizin, alışkanlıklarımızın bu kadar hızla değişmesine nasıl ayak uyduruyorsunuz?
Seve seve! Ayak uydurmuyoruz sadece, hızlıca bize iyi gelecek şekilde adapte oluyoruz. Karakterimizi güçlü kılan en mühim özelliklerden biri de bu. Değişmek, dönüşmek güzel şey...
Markalaşma süreçlerinin hızla değiştiği, topluluk kavramının her zamankinden de önemli hale geldiği bir dönemdeyiz. calling’i yaratırken markalaşma konusuna nasıl yaklaştınız?
calling’in varoluş sebeplerinden en önemlisi Türkiye’deki yaratıcı komüniteyi bir araya getirme, büyütme ve yaratıma teşvik etme misyonudur. Yani calling zaten bir topluluktur. Kendi çatımız altında gelişen tüm oluşumlarda, ezbere dünyadaki keskin kurallarla belirlenip sınırlanan alanları esnetmeye ve aşmaya çalışıyoruz. Olanı olduğu gibi kabul etmek yerine sorgulayıp, gerekirse bozup yeniden kuruyoruz. Buna kendimiz de dahil! calling çatısı altında yer alan callingmag, callingprojects, callingsofra ve callinghouse, kendi içlerinde değişime ve dönüşüme açık, dışarısıyla dinamik bir alma-verme ilişkisi içinde yapılardır. calling projelerinin tümü zaman içinde, yaratıcı komünitenin dinamiklerine cevap verecek, daha da önemlisi bu dinamiklere bir söz söyleyecek şekilde yeni baştan ele alınır, şekil değiştirir, farklı hislere bürünür ve umarız ki zamanın ruhunu içlerinde taşır.
Kazak / Sweater: Vetements, Beymen
Pantolon / Pants: Isabel Benenato, Beymen
Ayakkabı / Shoes: Alexander McQueen, Beymen
Bugün işinizi metaverse’e taşıyacak olsaydınız bunu nasıl kurgulardınız?
Kısıtlı özgürlük içerisinde ürettiğimiz içeriklerle fark yarattığımızı görmek gururlandırırken, deneyimlerin neredeyse sonsuz ihtimalinin olduğu özgür bir ortamın içerisinde kurgulanabilecek olması bizi ekstra heyecanlandırıyor. Acele etmeden, daha sınırsız üretebileceğimiz bir metaverse kurgusu var, yakında açıklayacağımız. calling kelime anlamı itibariyle çağrı yapan, seslenen bir oyun kurucu. Metaverse de bu oyunu en iyi şekilde oynayabileceğimiz bir yer değil mi?
Genç bir profesyonel olarak işinizin sizi en çok mutlu eden tarafları neler?
Bir hayal üzerinden oluşan herhangi bir fikrin gerçek dünyaya kolektif bir üretimle uyarlandığını görebilmek, işaret ettiğimiz bir içeriğin kitleler tarafından benimseniyor olması çok mutlu ediyor. Birbirini hiç tanımayan iki insanın tanışmasına sebep olmak, sonrasında bunun yaratıcı bir iş birliğine dönüşebilmesi ya da bazen sadece bir dostluğa veya aşka evrilmesi gibi domino efekti şeklinde ilerleyen bir manevi gücü var.
Kariyerine yeni başlayanlara ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Hayal, aksiyon, aksiyon, aksiyon! Düşünceler arasında kaybolmayın. Hata yapmak için en güzel zamandasınız. Yolculuğun keyfini çıkarın, yorulduğunuzda dinlenin, yol arkadaşlarınızı iyi tanıyın, önemseyin, destekleyin ve siz de destek isteyin. Bu yolculukta, kendinize iç sesinize kulak vermeyi, kendi kendinizi motive etmeyi ve başarılarınızla gurur duymayı hiçbir zaman atlamayın ama bir yandan da çok da önemsemeyin. Bu yolculuk hiç bitmiyor. Yolunuz açık, şansınız bol olsun.
Genel Yayın Yönetmeni/Editor in Chief: İrem Bakic & Selim Can Çelik
Online İçerik Yöneticisi/Digital Content Manager: Gökhan Oğuz Ünal
Fotoğraf/Photography: Emre Karataşoğlu
Fotoğraf Asistanları/Photography Assistants: Mustafa Berber & Uğur Çiftdoğan & Cihan Erken
Styling: Gözde Ekici
Styling Asistanı/Styling Assistant: Aylin Kısa
Saç/Hair: Engin Aktaş
Makyaj/Makeup: Erdem Yıldız
Prodüksiyon/Production: Müge Sarıoğlu
Comments