Adana Altın Koza Film Festivali’nde En iyi kadın oyuncu ve en iyi müzik ödülünü alan Bana Karanlığı Anlat filminin senaristi ve yönetmeni Gizem Kızıl ile filme dair çok keyifli sohbet ettik. Ben filmi vizyona çıkmadan izleyen şanslılardanım. Filmde kendimizi sorgulayacağımız, zaman zaman kendimize dönüp kızacağımız sahneler olacaktır şimdiden uyarayım. Film şimdi sinemalarda izlemek isteyenlere duyurulur.
Bana Karanlığı Anlat filminin hem senaristi hem yönetmeni olarak. Yazıya döktüğünüz her şeyi ekrana yansıtabildiğinizi düşünüyor musunuz yoksa düşüncenizden bir tık ötesi ekrana yansıdı diyebilir miyiz?
Yazarken tek başınızasınız ama sete çıktığınızda bir ekip dahil oluyor bütün sürece. Haliyle oyuncusundan, sanatına ve görüntü yönetimine sizin yazdıklarınızı bir adım öteye taşıyarak ilerliyor. O yüzden evet senaryoda yazanda daha ileride bir iş var.
İlk defa hem yönetmen hem de senarist olarak aynı projede yer alıyorsunuz. İki koltuktan da bir filmi yönetmek nasıl bir duygu?
Müthiş bir lüks. Çekerken senaryoda bir değişiklik yapmanız gerektiğinde derdinizi anlatıp onay almanız gereken bir senarist olmuyor. O yüzden her şey çok daha pratik ilerliyor. Birde yazarken hayal ettiğiniz şeyi sizden daha iyi kimse bilemez. Haliyle bu çıkan sonuca da yansıyor.
Günümüz sorunlarına filmde başka bir bakış açısıyla değinmişsiniz. Bu sorunların bir gasilci tarafından yansımasını görmemiz ironi diyebilir miyiz?
Gassal ölümle-yaşam arasında tam sınırda bir karakter. Gördüğü şeyler karşısında dünyevi dertlerden sıyrılmış gibi bir hali var. Haliyle yargısız bir taraftan bakıyor olaylara. Bu da bana olayları en saf haliyle izleyiciye anlatma şansı verdi.
Filmde aynı zamanda bir kadının nasıl psikolojik şiddette maruz kaldığını da görüyoruz. Psikolojik şiddet sizce şiddettin nasıl bir boyutu?
Şiddetin her boyutu yaşayan kişi için ağır. Psikolojik şiddeti en ağır yapan şey ruhta açtığı yaranın ömür boyu seninle geliyor olması. Hiçbir zaman tam anlamıyla iyileşen bir şey değil. Belki kabuklanır belki bilinç altında saklanır ama gün yüzüne çıkmak için gizlice bir tetikleyici bekler. Tedavisi olmayan ama onunla yaşamaya alıştığımız bir yara.
Kadının kadına olan şiddetini de meftunun annesi ve gelini üzerinden görüyoruz. Sizce çoğu zaman acılarımızın önüne egolarımız geçiyor mu?
Acıları yaratan egolar egoları yaratan acılar gibi bir döngü var diyebilirim. Üstesinden geldiğimiz her acı bizi güçlendirir. Fakat dışarıya ördüğümüz duvarı kalınlaştırır. Ego da bir duvar hali. “Ben” olmanın en büyük anlamı bence kendini dışarıya karşı korumak isteme hali.
Birbirini çok seven ancak sevgiyi yitirmiş ve onu öldürecek noktaya gelmiş iki insan görüyoruz. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında filmde sevgiden daha çok bağımlılık hali var. Sevginin dönüşebileceği en tehlikeli hal. Biri sizin elinizden madden ve manen her şeyinizi alıyor ve kendine bağımlı hale getiriyor. Haliyle onsuz yaşayamam sanıyorsunuz. O zaman da bir gün onun gidebilme ihtimali karşısında yapabileceklerinizin sınırı kalmıyor. Bu çok hastalıklı bir boyut. O olmadan da var olduğun halde onun yanındaysan gerçekten seviyorsun demek.
Comments