Soyut bir kavram olarak “sanatta zamansızlık”, anlaşılması zor ve çok yönlü bir tartışma. Geçmişten günümüze sanat eserlerini zamansız kılan unsurların ne olduğuna dair birçok farklı bakış açısıvar. Bazı eserler zamana direnirken diğerlerinin kalıcı olmamasının nedeni nedir? Bir şeyin zamansız olup olmadığına kim karar verir? Yaşanmış bir hikâyeyle bu soruların cevaplarını arayalım.
21 Ağustos 1911 sabahı Paris’teki Louvre Müzesi’nde sıra dışı bir hareketlilik vardı. Müze yetkilileri Leonardo da Vinci’nin ünlü eseri Mona Lisa’nın çalındığını farketti ve yoğun bir arama çalışması başlatıldı. Ertesi gün tüm gazetelerin manşetinde, Mona Lisa tablosunun fotoğrafı eşliğinde “Mona Lisa Çalındı” başlığı vardı. Belki de o zamana kadar pek de tanınmayan bu eser için o sabah gazeteyi eline alan Fransızların tepkisi “Mona Lisa da kim?” olmuştu.
Mona Lisa’nın bu kadar büyük haber olmasının nedeni, çok kolay çalınabilmiş olması ve Picasso’nun da şüpheliler arasında görülmesiydi. Bunun nedeni ise Pablo Picasso’nun daha önce satın aldığı iki heykelin soruşturmaya neden olmasıydı. Picasso iddiaları reddetti ve hırsızlıkla bir ilgisinin olmadığını savundu.
Gün geçtikçe soygun dünya çapında bir skandala dönüştü ve müzede son derece şaşırtıcı bir tablo ile karşılaşıldı. Binlerce insan Mona Lisa tablosunun boş çerçevesinin olduğu duvara bakabilmek için akın akın Louvre Müzesi’ne geliyordu. Soruşturma sürerken Picasso’nun suçsuz olduğu ispatlandı ve gerçek hırsızların üç İtalyan olduğu anlaşıldı. İki erkek kardeş olan Vincenzo ve Michele Lancelottiile Vincenzo Perugia. Tabloyu çalma gerekçeleri ise çok ilginçti. Üç hırsıza göre asıl hırsız Napolyon’du. Mona Lisa, Fransızlar tarafından çalınmış bir İtalyan eseriydi ve evine dönmeliydi. İki yılın sonunda hırsızlar tutuklandı ve Mona Lisa tablosu müzedeki yerine yerleştirildi.
Beş yüz yılı aşkın bir süre önce boyanmış olmasına rağmen, günümüzde de Mona Lisa dünyanın en ikonik eserlerinden biri. Bazıları onun nazik gülümsemesinin çok büyüleyici olduğunu iddia etse de şüphesiz ki zamansız olmasının en önemli nedenlerinden biri esere olan aşinalığımız. Bu çalınma olayı, eserin zamansızlığına ve bellekteki kalıcılığına büyük bir katkı sağladı ve Mona Lisa’yı dünyanın dört bir yanında tanınan bir eser haline getirdi.Burada aşinalık kavramının özellikle altını çizmek istiyorum. Çünkü fotoğraf makinasının bulunuşuyla sanat eserlerinin belgelenmesi ve yayılması mümkün oldu. Eserlerin fotoğrafları gazete ve dergi gibi basılı yayınlarda da yer alarak, daha geniş kesimlere ulaştı ve eserlere aşina olmamızı sağladı. Bu anlamda fotoğraf, sanat eserlerinin kalıcılığının sorgulanmasında en temel argümanlardan biri oldu. Öyle ki fotoğrafın bulunmasından önceki dönemlere bakıldığında sanatın kalıcılığı ve zamansızlığı üzerine herhangi bir tartışma boyutuna pek rastlanmaz.
Sanat dünyasında, zamansızlık kavramı ilginç bir meydan okuma sunuyor. Trendlerin hızla değiştiği bir zamanda, gelecek yıllar boyunca geçerliliğini koruyacak bir eser yaratmak hemenhemen her sanatçının temel arzusu. Öte yandan günümüzde, şimdiki zamana odaklı bir çağdaş sanat anlayışında geçmişebir şey bırakmak ne kadar değerli o da tartışılıyor. Günümüzde hâlâ zamansızlıklarını koruyan tüm sanatçıların ortak özelliğiise yaşadıkları zamanda avangart olmaları ve kalıcı olmayı umursamamalarıydı. Fransızcada öncü birlik anlamına gelen “avant-garde” modern sanatın yarattığı bir kavram. Yüz yıllar sonra bile eserleri tartışılan bu öncü sanatçılar, kendilerindenönceki dönemlerde yaşayan usta sanatçıların yaklaşımlarını özümsediler ama hiçbir akıma bağlı kalmadan kendilerine ait bir dil oluşturdular. Yaşadıkları zamanın ruhuna uygun eserler üretmek yerine dışlanmayı göze aldılar ve kendileri olmayı seçtiler.
Zamansızlık kavramı hakkındaki düşüncelerimi bitirirken, hâlâ kesin bir cevabım yok. Mevcut sanat eserleri 200, 300 ve hatta 500 yıl sonra hâlâ zamansız olarak kabul edilecek mi, ne yazıkki buna biz tanık olamayacağız. Ama bu benim için şu soruyu gündeme getiriyor: Zamansızlık anlayışımız sadece geriyedönük olarak mı şekillenebilir? Gelecekten gelen bir şey şimdiki zamanda bize zamansız görünebilir mi? Ya da başka bir bakış açısıyla Ad Reinhardt, Andy Warhol veya Mark Rothko’nun bir eserini Rönesans dönemine geri götürsek ne olurdu? Bu sanat eserleri Rönesans sanatının yanında nasıl görünürdü? O zamanın insanları böyle bir çalışma hakkında ne düşünürdü? Bu eserler onlarda hangi duyguları uyandırırdı? Bu düşünce deneyi, sanatta zamansızlığın karmaşıklığına ilginç bir bakış açısı sunuyor ve duygusal tepkinin yanı sıra bağlamın önemini gösteriyor.
Benim için sanatta zamansızlığın özü, başkalarına kendi işlerini yaratmaları için ilham verecek kadar güçlü bir şey yaratmak olabilir. Orijinaline dayalı olarak üretilen her yeni eser, orijinal eserin kalıcılığının bir kanıtıdır. Ve onun zamana direnmesini sağlayan da budur. Burada aşinalık kavramı kendini bir kez daha kanıtlıyor. Çünkü bize tanıdık gelen, zamansız hissettirir.
Comentários