top of page
Yazarın fotoğrafıMagnet Quarterly

Metin Akdülger: Oynarken Yazılan Hikaye

Hayatta hep yaratıcı performansların ve işlerin peşinden giden Metin Akdülger, parlak bir oyunculuk kariyerini sürdürürken önce “Görmüş Geçirmiş Kaptan 88: Baba’nın Son İcadı” ve son olarak da “Joker: Dünya”nın Türkiye ayağını kaleme alarak hikâye anlatıcısı rolünü iyice pekiştirdi. Çocukluğundan beri hayal dünyasını gerçekliğe tercih ettiğini söyleyen başarılı oyuncu, çizgi roman sevgisini, DC evrenine girişini ve yazıya dair gelecek planlarını anlattı.

Joker: Dünya”nın Türkiye ayağını kaleme aldın. Joker, zaman içinde birçok farklı versiyonuyla yeniden yorumlandı; çizgi roman, film ve televizyon yapımlarında derinlik kazanarak kült bir karakter haline geldi. Batman’in birinci sayısından beri en ikonik düşman karakteriyle yollarınız nasıl kesişti de 13 hikâyeden oluşan bu antolojinin parçası oldunuz?


Yaklaşık üç yıl önce bir çılgınlık yapıp yakın birkaç dostumla kendi çizgi romanlarımızı çıkartmak adına bağımsız bir yayınevi kurduk. İlk eserimizi ortaya çıkarttık, sakin ve özgür bir üretim sürecine girdik derken, hayallerinin peşinden giden bizim gibi özgür ruhlu, biraz da çılgın insanlarla tanışma şansımız oldu.


Bu insanlardan biri olan JBC yayıncılığın kalbi Ertan Ergil bana ulaştı, iki yıl önce yaptıkları “Batman: Dünya” projesinin bir benzerini Joker için yapmak istediklerini söyledi ve benden de bir hikâye yazmamı rica etti. Ben elim ayağım birbirine girmiş olarak büyük bir heyecanla hızlıca bir taslak hikâye yazıp yolladım. DC ve JBC topladıkları hikâyeler arasından benim hikâyemi hayata geçirmek istediler ve Maskara Efendi’nin çılgın yolculuğu böylece başlamış oldu.


Gömlek, pantolon: M Y/Project Trençkot: Generation78, Şapka: Prada


Türkiye 1950’li yıllardan itibaren Amerikan ve Avrupa kökenli çevirilerle birlikte çizgi romanla tanıştı. Teksas Tommiks, Zagor, Red Kit’in ardından 1990’larla birlikte aslında bizim daha hâkim olduğumuz seriler olan Örümcek Adam, Batman, Superman gibi yayınlar oldukça popülerleşti. Senin çizgi romanla aran nasıldı?


Ben çocukluğumdan beri hayal dünyasını verili gerçekliğe tercih eden biri oldum. Kulağa romantik gelse de kalbe kanat takaruçurur... Benim kanatlarım da çocukluktan beri okuduğum, izlediğim, oynadığım çizgi roman ve çizgi film karakteriyle çıkmaya başladı. Çizgi romana Doğan Kardeş nüshalarıyla başladım sanırım; Kızılmaske, Spiderman, Asterix, Tenten derken hep kalbimin üzerinde bir yerlerde oldu sayfaları. Üniversitede uluslararası ilişkiler okuyordum ve bitirme ödevlerimden birini Platon’un “Devlet”ini süper kahramanlar üzerinden anlamak üzerine yapmıştım. Üniversite bitmeye yakın tiyatro oyunları yazmak için eğitim aldığım Galata Perform’da “Düstur” adlı bir denemem olmuştu. Orada da bir çizgi roman karakteri üzerinden bir anlatı kurmuştum.


Full look: Burberry


Oyunculuk kariyerinin yanı sıra daha önce de bir hikâyen yayınlandı. “Görmüş Geçirmiş Kaptan 88: Baba’nın Son İcadı”nda 4120 yılının tasvirini yapıyorsun. “Joker: Dünya”da bir Osmanlı Joker’i hikâyesi yazma fikri nasıl gelişti? Kaptan’ın hikâyesi de devam edecek mi?


İstanbul’da oyunculuk serüvenime yeni başladığım yıllarda Şişhane’de oturuyordum ve hep 19. yüzyıl sonlarında bu bölgede olmayı hayal ederdim. Çok renkli ve mistik bir ilham dünyası olarak görürüm, Beyoğlu’nu. Joker’ı ve dünyasını o dönemde, düşmüş bir saray soytarısı ve aktör olarak hayal etmek bana ilginç geldi, kalemim şevkle aktı diyebilirim. Görmüş Geçirmiş Kaptan 88’e gelecek olursak; ikinci kitap üzerine önce hayranı, sonra çalışma arkadaşı olduğum Sadi Güran ile çalışmalarımız devam ediyor. Hedefimiz 2025 Mart ayı gibi raflara girmek.


Bu bir savaş başlatmayacaksa Marvel’ın Sinematik Evreni mi yoksa DC Evreni mi daha çok ilgini çekiyor? Hangi karakter ve dünyası favorindir?


Çizgi romancı neslinin yenilenmesine şahit olacağımız bir dönemdeyiz; sinematik evren ve çizgi roman evreninin giderek büyüdüğü bir süreci birlikte yaşıyoruz. Hem DC hem de Marvel bir kabuk değiştirme sürecinde bana sorarsanız. Benim DC’ye hikâye yazabilmem de bunun bir sonucu. Lafı dolandırmıyorum; DC’nin hem biçimsel hem de anlatı üzerine daha etkileyici ve cesur hikâyeleri olduğunu düşünüyorum: “The Human Target” ve “Sandman” gibi. Fakat Marvel’ın da çok çekici bir hikâye yelpazesi var: “Strange Academy” ve “Vision” bunlara güzel örnekler bence. Okuyucular için çok güzel bir dönem diyebilirim.



Joker’i canlandıran aktörler arasında favorin hangisi?


Yirmili yaşlarımdayken hiç düşünmeden Heath Ledger derdim fakat son zamanlarda Jack Nicholson’ın Tim Burton ile birlikte çıkarttıkları Joker’i çok çekici buluyorum. Joaquin Phoenix ayrı bir dava, bir Joker tasviri yerine bir yorumlama olduğunu düşünüyorum. O sebeple 1989 Joker’i diyorum.


Kitabın bizimle ilgili bölümünü okurken fantastik ve fantezi edebiyatımızın en önemli ismi İhsan Oktay Anar’dan Hacivat ve Karagöz’e, İstanbul Ansiklopedisi’nden Refi Cevad Ulunay’ın “Eski İstanbul Yosmaları”na kadar pek çok eseri hatırladım. O yüzden damağımda bıraktığı tattan çok memnunum. Geriye dönüp beslendiğin bir kaynak var mı? Yazım sürecini nasıl geçirdin?


Söylediğin isimler ve eserlerin az da olsa tadına yakın bir his bırakabildiysem çok mutlu olurum. Karagöz ve Hacivat’ın şehrinden geliyorum ben; Maskara Efendi ve Deliçeri’nin ilişkisini onlar üzerinden ele aldım. İhsan Oktay Anar’ın İlban Ertem’le yaptıkları “Puslu Kıtalar Atlası” çizgi romanı hep yanımdaydı. Bunlara ek olarak Reşat Ekrem Koçu’nun sarayla ilgili yazdıkları, Turhan Selçuk’un Abdülcanbaz’ı ve hatta Koçi Bey risalesi bile arada karıştırdığım eserler arasındaydı diyebilirim.


“Muhteşem Yüzyıl: Kösem”deki deneyimin bu açıdan sana yardımcı oldu mu?


4. Murat dönemi çok farklı bir dönem ve dizi anlatısı televizyona has bir kurguyu anlatmakla mükellefti, oradan bir esinlenmem olmadı. Fakat “Devlet-i 'Aliyye” fikrine dair merakımda elbette o dönem yaptığım araştırmaların etkisi olmuştur. Halil İnalcık’ın “Devlet-i 'Aliyye” serisini, “Has-Bağçede 'Ayş u Tarab” eserlerini o zaman edinmiş ve okumuştum.


Ayakkabı boyacısının fırça düşürmesi hâlâ devam eden bir keriz silkeleme metodu. Önümde olduğunda genelde mağduru hemen uyarırım. Senin hiç başına geldi mi?


Elbette başıma geldi, hikâyeyi yazmamdaki itkilerden biri de senin önündekini uyarma itkine çok yakın.


“Joker: Dünya”da birçok farklı ülkeye dair müthiş hikâyeler var. Ülkelerin tarihlerine yönelik eğitici de bir okuma süreci de oldu benim için. Örneğin Arjantin bölümündeki “Barra brava” hikâyesi benim bilmediğim bir örnekti. Brezilya bölümündeki 60 binden fazla “hastanın” soykırımına yol açan Hospital Colônia de Barbacena tarihi beni dehşete düşürdü. Senin kitaptaki diğer bölümlerden favorin var mı?


Bu kitap Dünya’ya Joker üzerinden bir pencere açıyor. Her okuduğumda başka başka şeylerden etkileniyorum. En başta Kore’nin hikâyesini beğenmiştim ama okudukça daha da derinleri görmeye başlıyor insan. Şimdilerde benim en aklımda kalan Jason Fabok’un çizimlerinin de etkisiyle Amerika hikâyesi sanırım. Aceleye geldiğini düşündüğüm birkaç hikâye dışında hepsini çok sevdim.


“Joker: Türkiye”nin çizeri Ethem Onur Bilgiç de inanılmaz bir adam. Onun yaptığı film ve karakter afişlerine hâlâ döner döner bakarım. Beraber çalışmak nasıl bir deneyimdi?


Ethem çok etkileyici bir şahsiyet; hem yeni hem eski dünyayı çok iyi kavramış, özgün işler yapabilen, sürekli beslenen ve merak eden çok değerli bir sanatçı. Onunla çalışmak benim için bir onur.


İstanbul’un da Gotham’dan çok bir farkı kalmasa da şehir hâlâ büyülüyor. İstanbul ile aran nasıl? Şehrin dinamikleriyle ilgili neler hissediyorsun?


İstanbul’la aram, ikimizin de arada kalmış olması dolayısıyla biraz arafta. Korkuyoruz birbirimizden ama seviyoruz da; ayrılsak bile son nefesimize kadar onu unutmam.


Oyunculuk ve yazma serüveniyle ilgili neler düşünüyorsun? Birinden birinin daha ağır bastığı oldu mu? Yazmak senin için nasıl bir deneyim?


Benim için yazmak daha önce başladı aslında, oynamak için alan açtı bana diyebilirim. Oynama cesaretimi yazmaya borçluyum. Oynarken de yazan biriyim zaten.

Comments


bottom of page