Son zamanlarda “kutlama” zor bir eylem haline geldi. Elbette herkes kendine göre kutlamalar yapmaya devam ediyor: dogum günleri, yeni yıl, evlilik yıl, Cumhuriyet, özgürlük... Her birey kutlamayı farklı tarif ediyor.
Genel tanımlamaya yani TDK'ya göre kutlama ”herhangi bir mutlu olgudan dolayı duyulan sevinci, o olguya erişen kimseye söz, yazı ya da armağanla anlatmak” anlamına geliyor. Kutlamayı tanımlarken sadece TDK’yı referans almak ise tabii ki yeterli olmuyor. Her kültürün geleneksel kutlamalarını da bilmek lazım. Kutlamalarımız gün geçtikçe ülkelerin, kurumların, bireylerin sınanmasıyla farklılaştı, belki de kimyası bozuldu. Annelerimizin babalarımızın görüp geçirdiği ve üstesinden gelemediği travmalarıyla büyüyen bizler, şu an olası gelmeyen birçok yeni koşul altında yaşamaya devam ederek “kutlama” yapmaya çalışıyoruz. Kutlama yapmanın en temel unsuru dayanıklılık oldu. Dayananlar ve baş kaldıranlar; “her şeye rağmen kutlayalım” diyenlerse en çok hırpalananlar. “Dayanıklı olmak,” şartlar ne olursa olsun uyum sağlayıp temel yapıyı koruyabilmek gibi görülüyor. Eylül ayı ortasında, 22 yaşındaki Mahsa Amani’nin İran’da yaşadığı olay, dayanıklılığın ne kadar güç olduğunu gösterdi bize.
Yanlış başörtüsü taktığı iddiasıyla “ahlak polisi” tarafından tutuklanması ve gözaltında ölmesinin ardından “ufukları ve dünyaları daralmış rejimlerin kadınları” mücadeleye başladı. Bu ölüm geniş çaplı protestoları körükledi ve kız öğrenciler başörtülerini çıkarttı, ellerini kaldırdı, saçlarını kesti. Kutlamanın yerini anmalar, mutluluğun yerini ise endişe, öfke ve kaygı aldı. Dünyanın her yerinde devam eden bu “anmalara” başta İranlılar olmak üzere pek çok sanatçı kayıtsız kalmadı. Anonim kalmak isteyen İranlı sanatçılar, New York’ta bir çeşmeyi kırmızıya boyayarak İran’da kana bulanan “kanlı çeşmeleri” tasvir etti ve Mahsa Amani’yi andı. Tahran kana batıyor anlamına gelen protesto eser, kadın hakları adına yapılan fedakarlıkların içgüdüsel bir hatırlatıcısı oldu. New York’ta yaşayan İranlı sanatçı Shirin Neshat, Londra Piccadilly Circus’ta ve Los Angeles’taki Pendry West Hollywood’da, Mahsa Amani’nin ölümüyle birlikte İran’da kötüleşen insan hakları durumuna dikkat çeken bir sanat eseri sergiledi. İngiliz rock grubu Coldplay, Arjantin’in Buenos Aires şehrinde verdiği konserde “Baraye Azadi – Özgürlük İçin” adlı şarkıyla sürgündeki İranlı sanatçı Golshifteh Farahani’ye eşlik etti. Şarkıyı, Mahsa Amani’nin ölümünün ardından başlayan protestolar sonrası sosyal medyada paylaşılan mesajlardan derlediği sözlerle ünlü müzisyen Servin Hajipour bestelemişti. New York’ta yaşayan İranlı sanat profesyoneli Pari Ehsan’ın bana söylediği gibi, “İranlı kadınlar kendileri için yeni bir tarih yazıyor ve bu süreçte dünyanın dört bir yanındaki insanlara kendi topraklarında baskıya karşı durmaları için ilham veriyorlar; sizden onları görmenizi istiyoruz. Onları dinleyin. Ölmekte olan bir rejimin yanan korları üzerinde yükselirken, onların umut ve cesaret hikayelerini güçlendirin.” Günümüzde kutlama artık anmaktır. Değişim yalnızca teknoloji, bilişim, pazarlama ve üretimi değil, dünyayı ele alış biçimini yani kendini ifade ediş biçimini de etkiledi. Her gün, ay ve yıl anmamız gereken kişi ya da olaylar artarak çoğalıyor. “Anlam yaratmak” çok uzun ve dikkat isteyen, belki de hata payı olmayan araştırma gerektirir. Bunun da başında “dinlemek” gelir. Dünya İran’ı dinledikçe anacak konular artıyor. Siz İran’ı ne kadar dinliyorsunuz?
Comments