top of page

İyilik İçin Yaşayanlar: Ayşe Kulin & Melisa Sözen

Yazarın fotoğrafı: Magnet QuarterlyMagnet Quarterly

Kız çocuklarının eğitim almasını kendine misyon edinen, sadece kitaplarıyla değil sözleri ve duruşuyla da milyonlarca insanın hayatına dokunmuş bir isim, Ayşe Kulin. Ekranda hayat verdiği karakterler ve ışıldayan yeteneğinin yanı sıra sosyal sorumluluk projeleriyle dikkat çeken Melisa Sözen. Toplumsal dayanışmanın ve sanatın gücüne olan inançlarıyla hepimize ilham veren Kulin ve Sözen’le iyilik üzerine konuştuk.

Ayse Kulin

Ülkemizin en sevilen ve en üretken yazarlarından birisiniz. Kitaplarınızda insan öykülerinden ve tarihten yola çıkıyorsunuz. Yazmayı hayal edip bir türlü yazamadığınız, kafanızın bir yerinde dolanıp duran ve hala kâğıda dökülmeyi bekleyen bir hikâye var mı? Yok, çünkü kafama takılan konuları yazıya dökebildim. Örnek olarak tüm öykülerimi ayrıca Sevdalinka, Bir Gün, Gizli Anların Yolcusu ve Bora’nın Kitabı romanlarımı sayabilirim. Ama geçen gün bir yerde adımı “Aşk Romanlarının Yazarı” olarak okuyunca, yayınlanmış 37 kitabıma tek tek göz attım ve dehşetle gördüm ki bir tane olsun aşk romanı yazmamışım. Bu dünyadan bir aşk öyküsü yazmadan ayrılırsam yuh olsun bana, dedim. Beni aşk romanı yazarı zanneden okurumun hatırına, bekleyin bakalım benden bir aşk romanı da, elbette ne hatırlarsam artık aşka dair!

Yazarlara “neden yazdıkları” sorulduğunda pek çok farklı neden ortaya çıkıyor. Siz neden yazdığınızı hiç düşündünüz mü? Sizi yazmaya iten ilk dürtü neydi? Beni yazmaya iten nedenin yukarıda tasarlandığına ya da DNA’mda saklı olduğuna inanıyorum çünkü eğer insanda herhangi bir sanat ya da zanaata dair gen yoksa, yaptığı işin ustası olamaz. Yazı, müzik, resim, yontu, oyunculuk, yemek, dikiş, marangozluk... Her işin iyisini ancak o işe yeteneği olan yapar.

2007 yılından bu yana UNICEF Türkiye İyi Niyet Elçisi olarak görev yapıyorsunuz. Ayrıca Çağdaş Yaşamı Destekleme Vakfı’nda da aktifsiniz. İçinde yer aldığınız sosyal sorumluluk projeleri arasında size en çok dokunan hangisiydi? Doğaya ve suya karşı çok tutumlu oluşum baba evimde, gönül kırmanın en büyük günah olduğuna inancım ise dede evimde aldığım terbiyeden kaynaklanır ana beni toplumsal sorumluluk konusunda uyandıran, kesinlikle değerli Türkan Saylan’ın yoksulluk nedeniyle eğitime ulaşamayan kız çocuklarını okula kavuşturan projesidir. Ülkemdeki kızların çağdaş eğitime ulaşması yirmi yıldan beri benim de misyonum olmuş durumda.

Konu sosyal sorumluluk ve dayanışma olduğunda sanat dünyasına ve sanatçılara görev düştüğünü düşünüyor musunuz? Sanat ve aktivizmi nasıl bağdaştırıyorsunuz? Halk, sanatçılarını sever, değer verir ve takip eder. Bu nedenle toplumu uyarmada, herhangi bir konuda farkındalık yaratmada hatta önderlik etmede her alandaki sanatçıya çok önemli görevler düşüyor.

Bir röportajınızda “Türkiye’nin en güzel yıllarında” yaşadığınızı söylüyorsunuz. Farklı bir dönemde doğmuş olsaydınız yine yazar olur muydunuz? Aynı aileye, aynı ruhla Türkiye’de doğsam yine yazar olurdum ama Amerika’da, İngiltere’de veya Rusya’da doğsam kesinlikle dansçı olurdum.

“Dünya değişiyor, roman ve şiir kitapları elli yıl sonra antik eserler müzesinde kendilerine bir köşe bulabilirlerse, ne âlâ!’’ demişsiniz bir yerde. Ülkemizin şu anki kültür-sanat ortamı için ne düşünüyorsunuz? Ülkemin şu anki sanat ortamı için, yirmi yıllık iktidarın sanata bakış açısını göz önünde tutarak söylüyorum, olağanüstü ve cesur bir sanat ortamı var. Tüm kurumlar çöktü, sadece sanat bütün dallarıyla dimdik ayakta.


Tüm zamanınızı yazarlığa ayırmadan önce farklı alanlarda çalıştığınızı biliyoruz. Sevdiğiniz işi yapıyor olmak hayata bakışınızı nasıl etkiledi? Yazarlık hayata bakışımı değiştirmedi ama bir insanın hayatını en sevdiği işi yaparak kazanıyor olabilmesi, bence insanoğluna bahşedilmiş en büyük mutluluklardan biri. Bu yüzden çok şanslıyım.

Hayatın içinde, yaşayarak yazan bir yazarsınız. Gündelik dili yakalamak ve güncel kalmak için insanlarla irtibatta olmayı ve sürekli çalışmayı sevdiğinizi biliyoruz. Bu süreçte size neler, kimler ilham veriyor? Hayatın içinde halkla birlikte yaşıyorum; metroya, otobüse biniyor, çarşı pazarda file dolduruyor, okullarda, üniversitelerde öğrencilerle buluşuyorum fakat sosyal medyayı kullanmıyorum. Televizyon kanallarında moda ve yemek yarışmaları fesat ürettikleri, bilgi yarışmalarında yarışanlar cehaletleriyle yüreğimi burktuğu, ana akımdaki siyasi tartışmalar da sürekli yalan sergiledikleri için yine bana cıss! Ne mutlu bize ki sanatın tüm dalları hepimizi her alanda beslemeye devam ediyor.


Melisa Sözen

Bugüne kadar çeşitli sosyal sorumluluk projeleri ve işbirliklerinde yer aldınız. İhtiyaç Haritası ve Koruncuk Vakfı gibi oluşumlara destek veriyorsunuz. Sizi bu alana iten şey neydi? Hayatla, insanlarla bir arada olmak, elimden geliyorsa bir fayda sağlamak, mesleğimin avantajlarını bu alanda kullanmak istiyorum. Birbirimizi önemsedikçe, birbirimizi tanıdıkça, paylaştıkça, çare oldukça bu dünyanın hepimiz için daha şefkatli bir yere dönüşeceğine inanıyorum.

Sabahattin Ali, “İnsan başkalarına yardım ettiği, başkalarını sevdiği kadar yükselir” diye yazmış. Sizce de öyle midir? İnsan odağı hep kendinde olarak yaşıyor; hırslarının, arzularının, hayal kırıklıklarının gölgesinde mutluluğu ve tatmin hissini kovalıyor. Sebep sonuç ilişkisinde odağı hep “ben”de olduğu için kendisiyle sürekli bir yarış ve tatminsizlik girdabına kapılıyor. Ne zaman ki başkalarıyla temas edip onların mutluluklarına önem veriyoruz, o zaman mutluluğun gerçek hazzını tadıyoruz. Koşulsuz, çıkarsız sevgi insanı büyüttüğü, ruhunu iyileştirdiği gibi kendi kafamızın içindeki hapishaneden çıkmamıza da yardım ediyor.

Toplumsal dayanışmaya ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu anladığımız bir dönemdeyiz. Siz bu bağlamda sanat, sanatçı ve aktivizm arasındaki ilişkiye nasıl bakıyorsunuz? Ben hangi meslek gurubundan olursa olsun herkesin, tercih etmese dahi, sanatın, siyasetin, doğanın bir parçası olduğuna inanıyorum. İzlediğiniz filmler, dinlediğiniz müziklerle bakış açınızı derinleştirmekten tutun da şehir içinde yeterince yeşil alana sahip olmak, artmayan bir pahalılıkla yaşam standardınızı sürdürebilmek, sizi en iyi biçimde temsil edip yaşadığınız ülkeyi ileriye götürecek siyasi temsilcileri seçmek kaçınabileceğimiz konular değil.

Son olarak Perihan Mağden’in aynı adlı romanından uyarlanan “Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?”de oldukça farklı bir rolle seyirci karşısındaydınız. Bu nasıl bir deneyimdi? Bir roman uyarlamasında oynamanın sizi zorlayan tarafları oldu mu? Benim için çekim süreci de yayın yolculuğu da son derece öğretici oldu. Müthiş bir geri dönüş oldu, hem ülkemiz hem de dünya seyircisinden. Hala da devam ediyor. Roman uyarlamasında oynamak benim çok sevdiğim bir şey. Zorlayan taraflarından çok bana yardımcı olan tarafları oldu romanın. Karakterin her yönüyle derinlemesine ele alındığı bir yol haritası gibiydi benim için.

Yeni bir role hazırlanırken neler yaparsınız? Çoğunlukla ne tarz karakterleri canlandırmayı seviyorsunuz? Bu hazırlık süreci her işe ve geçen her yıla göre değişiyor. Deneyimlerim, başkalarından öğrendiklerim bu süreci etkiliyor. Her rolün baskın bir yönü oluyor ve o yönü keşfetmek için gerekenler de farklılaşıyor. İşin en sevdiğim kısımlarından biri de bu; hep yeni yollar aramak. Şu ya da bu diyebileceğim bir karakter yok çünkü hayalini kurduğum karakterin ortaya çıkabilmesi, büyüyüp derinleşebilmesi için buna imkân tanıyan bir hikâyenin içerisinde yer alması gerekiyor. Bize hep dışa dönük, gösterişli, dişi roller daha kıymetli gelir. Sanki oyun alanı büyüdükçe oyuncu da otomatikman daha iyi bir performans sergileyecek diye düşünürüz. Halbuki içedönük, sessiz ilerleyen, oynaması çok çaba gerektirmiyor yanılsamasına kapılmanızı sağlayan roller bazen çok daha fazla efor ve zorluk getirebiliyor. Yani aslında nasıl bir karakter hayal edersem edeyim onu ortaya çıkarmama kamerası ve rejisiyle yardım edecek bir yönetmen ve ona o alanı tanıyacak bir senaryo gerek. Bu her zaman eksizsiz bir ekip işidir.

Oyunculuğa çok genç yaşta başladınız ve oyunculuk için “bir ömrün yetmeyeceğini hissettiğinizi” söylüyorsunuz. Birkaç tane daha ömrünüz olsa mutlaka hayat vermek istediğiniz bir karakter var mı? Oyuncu olarak hep farklı rollere hayat verme şansım olmasını çok isterim tabii ki. Aynı zamanda Melisa olarak farklı iş dallarını deneyimlemeye de açığım.

Bugüne dek çok farklı projelerde yer aldınız, birbirinden farklı karakterleri canlandırdınız. Bunlar arasında bir favoriniz var mı? Kariyerinize dair en büyük hayaliniz nedir? Hepsinin bana kazandırdığı şeyler, beni büyütüp geliştirdiği yönleri var. Sanırım deneyimim arttıkça kendimi izlemek benim için daha kolay bir hal alıyor. Kariyerimle ilgili en büyük hayalim her zaman yaptığım işlerden tatmin olmak. Bu hissin verdiği huzur çok değerli.

Oldukça yoğun bir tempoda çalışıyorsunuz. Rahatlamak için neler yaparsınız? Size huzur veren en önemli şeyler neler? Ailem ve arkadaşlarımla bir arada olmak, herkesin sağlıklı ve iyi olduğunu bilmek, kalabalık ve neşeli sofralar kurmak bana çok iyi geliyor. Yüzmek, meditasyon yapmak ve fiziksel güç gerektiren spor dalları da öyle. Bizim işimiz duygularımızla 7/24 meşgul olmamızı gerektiriyor ve bu çok yorucu bir şey. Sporsa hayatla farklı bir yerden bağ kuruyor ve onun yarattığı ferahlık, kafamın içinden çıkıp yeni bir konsantrasyon yolu öğrenmek beni çok ferahlatıyor.

Comments


bottom of page