Zamansız güzelliğiyle hep göz önünde bulunan Ece Sükan ile hücresel yenilenmeyi teşvik eden patentli formülüyle cilt bakım teknolojisine bilimsel ve teknolojik yaklaşımlar getiren Augustinus Bader buluştu.
Geliştirdiği cilt bakım teknolojisi ve bilimsel yaklaşımıyla kozmetik sektörünün parlayan yıldızı olan Augustinus Bader ürünlerini kullanarak bir gün geçiren Ece Sükan ile ışıltılı bir yılbaşı gecesine hazırlanırken cilt bakım rutinlerinden ve 2025'ten bahsettik.
Seninle son konuşmamızda “post- truth çağı bitiyor, “altın çağ”a girdik, yani artık hakikat zamanı!” demiştin. Artık anlatıların gerçekten önde olmadığı, duygusal bağların his odaklı geliştirildiği bir zamandayız. Sen “hakikat zamanı” ile ilgili neler söylersin?
Evet, altın çağ ve hakikat çağına girdiğimize inanıyorum. Zaten aslında bu, biraz inancın da ötesinde; çünkü birçok kadim ve bilimsel bilgi de Dünya gezegeninin artık yeni bir kuşağa, yeni bir çağa girdiğini ortaya koyuyor. Tabii, bunu her an çok net bir şekilde görmemiz mümkün olmayabiliyor. Bu bir süreç; birçok kavram artık kolektif bilince yayıldı ve kolektif bilincin yükselmesiyle gerçekleşebilecek bir çağdan bahsediyoruz burada. Hakikat ve altın çağ derken aslında biraz özümüze dönüşü kastediyorum. Bu yüzden de şu anda kolektif bilincin çok yüksek titreşimde olduğu bir dönemde olduğumuzu düşünüyorum. Bunun, önümüzdeki dönemde daha netleşeceğini ve belirginleşeceğini tahmin ediyorum.
CNBC-E’nin yeniden hayatımıza girişiyle şu sıralar en çok takip ettiğim şey senin programın oldu. Yüksek tempolu bir iş olmasına rağmen neredeyse “gezelim görelim” programları kadar da sık yer değiştiriyorsun. Program nasıl hayatına girdi? Sen neler hissediyorsun?
Evet, Ece Sükan ile Stil, Sanat ve Seyahat programı CNBC'de yayınlanıyor. Öncelikle takip ettiğin için teşekkür ederim. Çünkü gerçekten, her zamanki gibi, her yaptığım işte olduğu gibi bu programı da özenle, emek vererek ve değer göstererek yapıyorum. Program, adından da anlaşılacağı gibi; biraz benim vizyonumu, yaşam tarzımı ve bakış açımı merkeze alıyor. Zaten birçok farklı disiplinden beslenen bir hayatım, karakterim ve yaşam tarzım var. Bu program da bu öğelerin doğal bir şekilde işlenmesiyle oluşuyor.
Karakterim gereği yaptığım işi en iyisiyle ve yüzde yüzümü vererek yapmayı tercih ediyorum. O yüzden bu çabanın izlenmesi ve takdir edilmesi benim için çok değerli. Evet, tempo yoğun ama sevdiğim ve değer verdiğim bir şey yaptığım için mutluyum.
Sürekli çekim yaptığın ve yoğun bir iş temposu içerisinde olduğun için cilt bakımına ekstra özen gösteriyor musun?
Tabii, bu kadar yoğun tempoda cilt bakımıma ekstra özen gösteriyorum. Son yıllarda cildimin ihtiyaçlarını daha iyi fark eden ve bu ihtiyaçlara özen gösteren birine dönüştüm. Şu anda, ne kadar yoğun olursam olayım, “self-care” dediğimiz o günlük rutinimi ihmal etmemeye çalışıyorum. Dışarıda geçirdiğim yoğun bir günün ardından dinlenmeye, uykuya ve sağlıklı beslenmeye önem veriyorum. Özellikle, sadece yemek anlamında değil, hücresel yenilenmeye katkı sağlayan doğru ürünleri seçmeye ve kullanmaya çok dikkat ediyorum. Cildin içten ve hücresel olarak yenilenmesine katkı sağlayan ürünler kullanmaya başladığımdan beri ciddi farklar gördüm. Bu yüzden bu tür bakımlara değer veriyorum. Sağlık ve cilt bakımının birbirinden ayrılamayacağını düşünüyorum. Kendimi içeriden yenilerken, kullandığım ürünlerin de bu süreci desteklemesi benim için çok önemli. Bu yüzden bu ritüelleri düzenli olarak yapıyor ve faydasını görüyorum.
Senin takip ettiğin cilt bakım rutini nasıl? Güzellik standartları kültürden kültüre büyük ölçüde değişiyor, aynı şekilde dünyanın farklı bölgelerinde önemli ölçüde farklılık gösteren cilt bakım ritüelleri de öyle. Cilt bakımında takip ettiğin farklı kültürlere ait ritüeller var mı?
Cilt bakım rutinimde, sağlığı, sadeliği ve doğallığı temel alıyorum. Bunların içeriden dışarıya yansıttığı ışıltı benim için çok önemli. Zamanında fazla ürün kullanarak cildimi tahriş ettiğim dönemler oldu. Hassas bir cildim olduğu için deneme-yanılma yöntemiyle doğru ürünleri ve cildimin ihtiyaçlarını öğrenmem gerekti.
Şu anda daha sade bir rutin uyguluyorum. Temiz bir cilt, içten sağlıklı beslenme, hücre yenilenmesini destekleyen serumlar ve cildi derinlemesine nemlendirme benim için öncelikli. Cildimin neme doymasına dikkat ediyor ve ince çizgi oluşumlarını önlemek için destekleyici serumlar kullanıyorum. Bu sade ve minimal yaklaşımla cilt bakımımı düzenli hale getirdim. Bunun dışında, haftalık olarak kendimi yağlarla şımarttığım, farklı kültürlere ait bakım ritüelleri yaptığım özel zamanlarım da oluyor. Ancak günlük bakımda genelde temiz bir cilt, doğru ürün seçimi, güçlü nemlendirme ve etkili serumlarla rutinimi tamamlıyorum.
İpek Bornoz: Avenue 8
Augustinus Bader markasını sevdiğini biliyoruz. Favori ürünlerin hangileri ve neden? Augustinus Bader, patentli TFC8 teknolojisi ile hücresel yenilenme alanında çok başarılı, hatta ödüllü bir marka. Cilt bakım teknolojilerini takip eder misin? Senin bir cilt bakım ürünü satın alırken dikkat ettiğin kriterler nelerdir?
Son yıllarda deneme-yanılma yoluyla daha minimalist ve aslında sonuç odaklı bir cilt bakımını tercih ettiğim için Augustinus Bader ürünleri gerçekten bana çok hitap ediyor. Çünkü etkisini hemen görebiliyorum, çok güveniyorum. Markanın TFC8 ® (Trigger Factor Complex 8) teknolojisi, cildin doğal yenilenme sürecini desteklemek üzere geliştirilmiş bir formül. Cildin ihtiyaç duyduğu besinleri ve doğal onarım mekanizmalarını aktive ederek yaşlanma belirtilerini, ince çizgileri ve elastikiyet kaybını minimuma indirmeyi hedefliyor. Gerçekten de kullandığım tüm ürünlerinde o hissiyatı, o hücre yenilenme ve temizlik hissiyatını direkt görebiliyorum. En çok kullandığım ürünleri serumlar. Hem normal serumunu hem de retinol serumunu kullanıyorum, vazgeçilmezlerimden. Tabii ki de markanın en ünlü ürünü The Rich Cream ve The Face Oil’i gerçekten çok seviyorum. Onun haricinde, yorgun günlerin sabahlarında göz altı maskeleri kurtarıcım oluyor. Göz kremini gerçekten çok başarılı buluyorum. Açıkçası şampuan ve vücut kremlerini de çok beğeniyorum. Yine biraz kuruya yatkın cildim olduğu için krem formunda olanları tercih ediyorum. Bir de The Body Oil ve The Body Cream … Ben yağ kullanmayı da çok sevdiğim için, vücut yağını hemen duştan sonra nemli cildime uyguladıktan sonra da vücut kremini kullanıyorum. The Face Mask’i de haftalık mutlaka rutinime ekliyorum.
Augustinus Bader’in senin de favorin olan ikonik The Rich Cream ürünü doğal içerik anlayışı ve aynı zamanda etkin kök hücre teknolojisi sayesinde tüm dünyada oldukça ilgi görüyor. Hollywood yıldızlarının büyük ilgi gösterdiği markanın sürdürülebilirlik çalışmalarının da bunda etkisi büyük. Sen markaların sürdürülebilirlik çalışmalarına ve kullanıcılarla kurduğu güvene dayalı ilişkiye dikkat eder misin?
Evet, içerik konusuna çok dikkat ediyorum. Yediğim, içtiğim, sürdüğüm, kullandığım her şeyin içeriğine mutlaka bakıyorum. Bu alana ilgim olduğu için de biraz bilgim var. Bu yüzden bir ürün alırken mutlaka içerik kontrolü yaparım. Zaten bu anlamda Augustinus Bader’a çok güveniyorum. Güvenilirliği, teknolojik olarak dünyada kabul edilmiş olması, hücre yenileme ve kök hücre teknolojisi gibi özelliklere sahip olması, ayrıca tamamen temiz içerik sunması benim için çok önemli.
The Rich Cream gibi kök hücre teknolojisi içeren ürünler ilgi alanıma giriyor. Hem sağlık, hem uzun yaşam (longevity), hem de güzellik alanındaki gelişmeleri yakından takip ediyorum. Artık anti-aging yerine “pro-aging” ya da “longevity” kavramlarını daha çok kullanıyoruz. Bu yüzden kullandığım nemlendiricide kök hücre teknolojisi olması benim için büyük bir avantaj.
Cilt bakım ürünlerinde sürdürülebilirlik konusuna da çok önem veriyorum. Augustinus Bader’ın bu alanda öne çıktığını düşünüyorum. Ambalajlarında geri dönüştürülebilir malzemeler kullanırken ürün formülleri GDO, sentetik koku, sülfat (SLS ve SLES), silikon, ağır metal, parafin ve mineral yağı içermiyor; vegan ve cruelty-free prensiplerine bağlı kalıyor marka. Ayrıca, karbon ayak izini azaltmak için enerji tasarruflu üretim süreçlerini benimseyerek çevresel etkilerini minimumda tutmayı hedefliyor. Sürdürülebilirlik, bir tüketici olarak benim için çok kritik bir madde. Moda endüstrisinde uzun yıllardır yazılar yazdığım ve lüks markaların bu konudaki çalışmalarını takip ettiğim için sahte sürdürülebilirlik algısı yaratan markalarla gerçeği ayırt edebiliyorum. Augustinus Bader’ın sürdürülebilirliği gerçek anlamda sahiplenmesi, hatta bu konuda öncü markalardan biri olması, onu tercih etmemde büyük bir etken.
Elbise: Acler / V2Kdesigners
Siyah Palto: Dris Van Noten / Beymen
En iyi cilt bakımı stresten uzak durmak derler. Sence bu doğru mu? Kendi ruh durumunu nasıl tanımlıyorsun?
Stres konusu da güzellik ve sağlık açısından çok önemli bir faktör. Kortizol hormonu, cilt dahil tüm vücudu etkileyen en büyük dışsal faktörlerden biri. Mükemmeliyetçi yapımdan dolayı iş stresi ve daha iyisini yapma çabası gibi durumlar yaşasam da, artık büyük resme bakıp olaylara gülebilmeyi ve odağımı değiştirmeyi öğreniyorum. Hayat enerjimi yüksek tutmaya çalışıyor, aktif kalmayı ve stresli durumlarla eskisine göre daha az vakit geçirmeyi tercih ediyorum.Tabii ki, bu süreç yıllardır yaptığım içsel çalışmalar ve spiritüel okumalardan besleniyor. Farkındalık kazanarak stres yönetiminde daha iyi bir noktaya geldim. Her ne kadar bazı zamanlar kontrolü kaybetsem de, geçmişe oranla çok daha iyi başa çıkabildiğimi düşünüyorum. Stresin yönetilmesinin çok kritik bir konu olduğuna inanıyorum ve bu alanda çalışmaya devam ediyorum.
2024 moda haftaları açısından nasıl geçti? Neredeyse tamamını yerinde izleyen biri olarak trendler hakkında neler söylersin?
Artık trend dediğimiz şey yani “moda trendi” dediğimiz şey o kadar gelip geçici, o kadar hızlı ve o kadar tüketilmeye açık bir alan ki artık makro trendlerin yanında mikro trendler, onlar, bunlar... En önemlisi de artık öyle bir çağda yaşıyoruz ki bireysel stillerin ön plana çıktığı ve bireysel stillerin ön plana çıkması için de özgünlük barındırması gerektiğini düşünüyorum. Özgünlüğün de aslında bu dijital devrimde her yerde gördüğümüz copy paste görünümlerden sıyrılarak, kendi iç sesinle bağlantıda kalarak,; moda trendlerinin dikte ediciliğini göz önüne alarak özgür seçimler yapabilmekten geçtiğine inanıyorum.
O yüzden trend olarak bakarsak; evet deri var, evet siyah var, evet kahve var, evet lacivert var, evet işte bir şeyler var ama artık bunlar biraz detayda kalmaya başladı.. Zaten benim modaya bakış açım ezelden beri böyleydi, ben bunun stil ve psikolojisi, sosyolojisi, organik oluşu gibi şeylerle daha çok ilgilenen, daha kavramsal bakan biriyim. Hayata da stil konusuna da... O yüzden tabii ki de işim gereği moda trendlerini biliyorum, görüyorum, moda haftalarında zaten bunları izliyoruz sonra gelip yazıyorum ama gerçekten bu senenin trendleri şu falan demek bana biraz yetersiz geliyor. Daha bütünsel ve daha geniş bir perspektiften bakıyorum. Özgünlük ve özgürlük bu senenin trendi, her zamanın trendi ve klasiği diyebilirim.
Elbise: Zeynep Arçay
Yeni yıl geliyor. Sen yılbaşını nasıl karşılarsın? Planını programını çok önceden yapanlardan mısın?
Evet, yeni yıl geliyor, güzel başlangıçlar ve güzellikler getirsin hepimize. Ben plan yapmayan taraftanım; daha doğrusu, hayatta genellikle daha spontane, daha emprovize ve daha anda yaşayan biriyim, bu her şeyde geçerli. O yüzden de yılbaşı planını çok önceden yapan biri hiç olamadım maalesef. Bu sene de yine son dakika bir hareket planıyla bir yere gidebilirim ya da burada kalabilirim. Yılbaşı için illa da bir yere gitmek zorunda hissetmiyorum kendimi. Tabii ki Christmas’la birleşen güzel bir resetleme tatili; sıcak diyarlar, uzun bir seyahat, Brezilya ya da Tayland gibi bir yer olsa güzel olur ama sadece yılbaşını kapsayan 2-3 günlük bir Avrupa tatili falan beni çok çekmiyor çünkü zaten sürekli gittiğim yerler. Yılbaşında hem o kalabalık, stres hem o organizasyon gibi şeylere özen gösteremiyorum. Özel bir program olmazsa, bir davet, bir parti, arkadaşımın bir etkinliği gibi bir şey yoksa, onun yerine evimde kalıp dinlenmeyi, geceyi ailemle, arkadaşlarımla daha sakin bir şekilde geçirmeyi tercih ediyorum.
Bir iki sene önce İbiza'ya gitmiştim İtalyan arkadaş grubumla, öyle denk gelmişti. Öyle bir program olursa da tabii ki seve seve yapıyorum. Bu seyahatlere giderken bavulumu yapmak da buna dahil; son dakikacıyım birazcık ama bir şekilde parçaları birleştiriyorum.
2025’ten bir dileğin var mı?
2025’ten evet, dileklerim var tabii ki. Hepimiz için, tüm dünya, ülkemiz ve herkes için gerçek bir aydınlanma çağı diliyorum. Sağlıklı, huzurlu, sevgi dolu ve barış dolu bir yıl olsun. Hayvanları severek ve koruyarak, insanları, kadınları ve çocukları saygıyla koruyarak, yüksek bir bilinç ve farkındalıkla hayallerimizi gerçekleştirme adımına geçmemizi hepimiz için temenni ediyorum.
Elbise: Burak Bayraktaroğlu
Küpe ve Yüzük: Swarovski
Comments