top of page

Bilinçli Yaşamak: Cemal Yağız Alpfer

Gem Alf Interior Design’ın kurucusu Cemal Yağız Alpfer, koleksiyon yaparken en büyük motivasyonunun “güzellikleri bir araya getirmek” olduğunu söylüyor. Alpfer ile eşyanın ve eşya koleksiyonerliğinin tabiatı üzerine konuştuk.



Vaktinin çoğunu Cihangir’de geçiriyorsun. Çukurcuma bundan yirmi yıl önce pazar günleri boydan boya antikacı esnafların tezgâhlarına ev sahipliği yapardı. Bugün hâlâ Beyoğlu’nun önemli bir sokağı. Bu semtle ilgili neler hissediyorsun? Kalıcılığı sever misin yoksa tebdilimekânda ferahlık mı var dersin?


Çukurcuma gerçekten özel bir yer; herkesin uğradığı, kapalı kapıların ardında sürprizlerin saklandığı bir dünya. Dev duvarları aşmana gerek yoktur; bir bakarsın, kendini bambaşka bir sofrada bulursun. Yıllardır ofisim ve galerim burada; tabelam dahi yoktur, bilen bilir. (Aslında, benim için pek kıymetli, sevgili ötesi sevgili bir dost, bir mühür tasarladı; onu kapıma mühürlemeyi düşünüyorum.) Bu süreçte, farklı dillerde, dokularda, bambaşka insanlarla mimari ve dekoratif projeler yaptım. Bu çeşitlilik bana hem yeni bakış açıları hem de görsel bir genişleme sağladı. Bu arada çok haklısın, tebdilimekânda ferahlık vardır. Yeni alanlar ve yeni yerlerim olacak, hazırlanıyorum. Bununla birlikte, yenilenmek ve yeni parçalar bulmak için sık sık seyahat ederim. İşim gereği mecburum ve bundan büyük bir keyif alıyorum! Yer değiştirmenin, yeni mekânlara gitmenin getirdiği yenilenme hissiyle yaşıyorum.


Eşyayla ilişkini nasıl tarif edersin? Aynı zamanda bir koleksiyonersin. Bir eseri koleksiyonuna eklemeye karar verirken hangi kriterleri göz önünde bulunduruyorsun? Bu bir nostalji sevdası mı?


Mekân ve obje arasında bir ritim... Her bir parça, diğeriyle uyum içinde var olur ve bir araya geldiğinde, en basit haliyle bir his yaratır. Bir renk tonu, koku, sade bir mobilya kombinasyonu kalbimize tanıdık gelir. Özlem duyulan geçmiş, tasarım yaparken ya da bir parça seçerken bir çıkış noktası olur, hatta “İşte bu!” dedirten bir sinyal gibi gelir bana. Koleksiyon yaparken, sadece göz değil, duygular de bizimledir. Bir parçayı ilk kez gördüğünde sana sürpriz bir heyecan veriyorsa, o parça seni yanıltmaz.


Bu duyguyu, yeri geldikçe kendime hatırlatırım. Bazen arada kalıyorsun... Ufacık bir parçayı taşımak zor geliyor, bazen de dev bir eşyayı hafifletmek için binbir türlü sebep arıyorsun. Kalbinve beynin seninle oynuyor. Zamanla, kalbinle ve beyninle iç dünyanda bir iletişim dili geliştiriyorsun. Bilinç dengesi geliştikçe, yaratım gücün artıyor. Tasarım fikirleri, bu oyunlar sırasında alevleniyor.


Tasarım ve felsefe hem sanatsal hem de düşünsel alanlarda iç içe geçmiş iki disiplin. Tasarım; estetik, işlevsellik ve kullanıcı deneyimi gibi unsurları bir araya getirirken felsefe; insanın varoluşu, anlam arayışı ve algı dünyasına dair temel sorularla haşır neşir. Sen tasarımda felsefe arar mısın?


“De Architectura (Mimarlık Üzerine On Kitap)”, antik çağda Vitruvius’un kaleme aldığı, mimarlığın temel ilkeleri, estetik, işlevsellik ve yapı sanatı üzerine kapsamlı bir rehberdir. Bu kitaptan bir alıntı yapıyorum: “Felsefeye gelince; bir mimari, prensip sahibi ve alçakgönüllü yapar; açgözlü olmadan dürüst, nazik ve adil kılar. Bu çok önemlidir. Çünkü dürüstlük ve doğruluk olmadan hiçbir iş gerektiği gibi yapılmaz. Mimar tamahkâr olmamalı, aklını bahşişlere takmadan konumunu gururla iyi bir üne erişerek korumalıdır. Bunlar felsefenin öğretileri arasındadır.”


Şimdiye kadar koleksiyonunu yaptığın en ilginç şey nedir? Aralarında asla elden çıkarmam dediğin bir şey var mı?


Gel zaman git zaman, uğurlu şeyler köşesi dağ gibi birikir. Her seyahatte, her bir duygu yüklü anda topladığım ya da elime geçen o irili ufaklı cisimler, anılarla iç içe geçer, enerjisine inandığım parçalar haline gelir. Sevdiğim insanlara da dokundurup adeta bir voltran oluşturduğum deli deli ruh halleri... Akıl dışı ilginç şeylerim var. Misal, biri bana bir kutu hediye eder; o kutu bir yolculukta benimle olur. Yolculuğun tüm maceraları kutunun içine dolup taşar. Arada açıp koklarım; anılar orada saklıdır. Bu parçalara bağlanırım, şimdi onları nasıl elden çıkarırım? Ya da neden çıkarayım ki? Ancak, zaman zaman o kutuyu boşaltıp ilgimi çeken birisine hediye edebilirim. Kutunun bende yarattığı hisleri ona anlatır, o kişi için dilek dilerim. Günün sonunda her şey, yeni bağlar kurmaktan ibaret. Bunların yanı sıra, mesleğim gereği veya ilham kaynağı olarak bir araya getirdiğim parçalarla kurduğum bağ ise farklıdır; kopamayacak kadar derin değildir. Zaten onları alırken, yeni yerlerine ulaşmaları için hazırlıklı olurum. Güzellikleri bir araya getirmek benim için bir motivasyon. Ve her eşya ile vedalaşırken, içimde bir huzur bulurum.



Tasarımlarda cam bana her zaman daha estetik geliyor. Ahşaptan veya metallerden aynı oranda etkilenmiyorum. Herhangi bir materyal senin için daha fazla anlam taşıyor mu? Daha doğrusu seni şaşırtıyor mu?


Ustasının, karakterini haşır neşir olduğu materyalden aldığını gözlemliyorum; farklı materyaller ve ustalarıyla kaynaşıyoruz. Misal cam, hassas ve kırılgan... Yüksek ısı değişimleri yaşayarak şekil değiştiriyor, yeni formlar doğuyor. Belirli sınırlar içerisinde materyali zorlayabiliyorsun, fakat sınırı aştığın anda tuzla buz olup sana gereken cevabı veriyor. Üst düzey hassasiyet, konsantrasyon ve sabır gerektiriyor. Bu ustaların karakterine de yansıyor. Cam ustaları enteresan insanlar... Son yıllarda, camın yapım sürecine dâhil oldukça, bu işlere olan saygım daha da arttı. Cam ustaları, gerçekten ilginç insanlar. Hem teknik bilgi hem de duygusal bir dengeyi gerektiren bir iş yapıyorlar.


Bu sayının teması olan “farkındalık” mimaride de sık sık karşımıza çıkan bir konu. Sürdürülebilirlik, toplum ve kültür gibi pek çok farklı alt başlık açılabilir konuyla ilgili. Senin kent ve mimari hakkında düşüncelerin neler?

İstanbul’da neyi değiştirmek isterdin?


Karanlık ve loş ortamları çok severim. Karanlığın anti-tezi “aydınlık” ya da “ışık”tır. İstanbul gece çok güzeldir, fakat ne yazık ki ışıkları karmaşık ve kontrolsüzdür. İstanbul’un tüm aydınlatmalarını “2700 Kelvin” veya “daha azı” “gün ışığı” olarak değiştirmek isterdim. Felsefi ve mecazi anlamda ise karanlığın anti-tezi, “bilinç, bilgi veya aydınlanma” gibi kavramlarla ifade edilir. İstanbul’a da bilinç, bilgi ve aydınlanma diliyorum.


Sık seyahat eder misin? Yolculuk fikri sende nasıl bir his uyandırıyor?


Gezginim... Sanatçı ruhlu bir tüccarım. Atıma atlar, diyar diyar dolaşırım. Elimde yüzyılların izini taşıyan eşyalar, aklımdanice hikâyelerle toprakları aşarım. Bir gün çöl rüzgârlarında kavrulurum, ertesi gün denizlerin tuzlu kokusuyla uyanırım.Her durakta yeni insanlar, yeni kültürler tanırım; her şehirde ruhuma bir parça daha katarım. Gittiğim yerlerde eski dostlar edinir, yepyeni alışverişler yaparım. Sanat, tarih ve hikâye peşinde yol alırken, karşıma çıkan her parçaya geçmişin anısını, geleceğin hayalini işlerim. Sırtımda yorgun bir pelerin, ruhumda tükenmeyen bir heyecanla ilerlerim; çünkü yol biterse, hikâye de biter. Bana göre dünya, her köşesinde bir keşfi saklayan, sınırsız bir pazardır.


RÖPORTAJ / INTERVIEW: EBUBEKİR ELKATMIŞ

FOTOĞRAF / PHOTOGRAPHY: ONUR EŞİYOK

FOTOĞRAF ASİSTANI / PHOTOGRAPHY ASSISTANT: YUNUS YILMAZ

STYLING: TOPRAK EREN GÜLDURAN

STYLING ASİSTANI / STYLING ASSISTANT: ZEYNEP GENCERSAÇ

MAKYAJ / HAIR, MAKEUP: ONUR BAYRAM

 
 
 

Comments


bottom of page